
Elif, 27 yaşındaydı ve hayatı, İstanbul’un gri duvarları arasında adım adım tükenmişti. Moda’da bir kafede garsonluk yapıyor, aldığı maaşla kıt kanaat geçiniyordu. Ev arkadaşı şehir dışına taşınınca tek başına kirayı oral karşılaması imkânsız hale geldi. İşten dönüş yolunda telefon ekranına gözlerini dikip “acil kiralık oda” ilanlarını ararken, annesinden kalan eski yazlık evi hatırladı: Şile escort, sahile birkaç adım uzaklıkta, uzun zamandır kapısı açılmamış o küçük taş ev.
Bir sabah çantasını topladı, içinde biraz umut, biraz da korku vardı. Şile’ye vardığında evin bahçesi yabani otlarla dolmuştu. Kapı kilidi pas içindeydi. Ama o, yıllar sonra ilk kez kendini güvende hissetti.
İlk günlerde yalnızlık çok ağır bastı. Elif ne interneti ne sıcak suyu çalışmayan evde gece lambası gibi titreyen duygularla baş etmeye çalıştı. Ama denizin sesi, toprağın kokusu, sabah güneşinin pencereye düşüşü ona iyi gelmeye başlamıştı. Günlerini sahil boyunca yürüyerek, kütüphaneden kitap ödünç alarak ve eski günlüğüne yazarak geçirdi.
Geçinmek için internetten freelance içerik üreticiliğine başvurdu. Komşusu Fatma teyze ona bahçeye domates ekmeyi öğretti. Elif zamanla seksi pazarda kendi yaptığı reçelleri satmaya başladı. Her kavanoza bir etiket yapıştırıyor, küçük notlar bırakıyordu: “İçindekiler: çilek, şeker, biraz da umut.”
İlk müşterileri mahalledekiler oldu, sonra Şile’nin iç turizmi sayesinde reçelleri İstanbul’dan gelen tatilciler arasında yayıldı. Elif artık geçimini sağlıyor, kendine ait küçük bir düzen kuruyordu. Ne lüks vardı ne de fazlalık, ama hayatında ilk kez fazlasıyla huzur vardı.
Bir akşamüstü, denizin kenarında otururken günlüğüne şu cümleyi yazdı: “Şile escort kaçtım sanmıştım. Meğer kendimi bulmaya gelmişim.”
Bir yanıt yazın