
Pendik escort dar ara sokakları akşam saatlerinde her zamankinden daha kalabalıktı. Esnaf kepenk kapatırken sabahın telaşı yerini yorgun bir sessizliğe bırakıyordu. Sokak lambalarının titrek ışıkları kaldırımlara vuruyor, rüzgâr sahilden gelen tuzlu havayı önüne katıp caddelere taşıyordu. O kalabalığın içinde, elleri montunun cebinde hızla yürüyen genç bir kadın vardı: Melisa.
Melisa henüz yirmi biri yeni geçmişti, ama yüzündeki çizgiler yaşadığından çok daha büyük bir hayatın izlerini taşıyordu. İstanbul’a gelişinde büyük umutlar vardı; çalışacak, para kazanacak, ailesinin yükünü hafifletecekti. Fakat Pendik escort kalabalığı, kargaşası ve acımasızlığı karşısında hazırlıksız yakalanmıştı. İş aradığı günler ayları bulmuş, sonunda hayat mücadelesi onu istemediği bir mesleğin içine itmişti. İnsanlar onu gördüğünde sadece o kimlikle anlıyordu; kimse onun içindeki yaraları, yalnızlığını ya da nasıl buraya geldiğini bilmiyordu.
O akşam Melisa, Pendik escort sahiline doğru yürüdü. Dalgaların karanlığa karışan sesi ona her zaman bir miktar huzur verirdi. Taş duvara yaslanıp oturduğunda gözleri denizin üstündeki ışıklara takıldı. İçinde bir yerlerde, yıkılmayan küçük bir umut hâlâ vardı ama o umut zamanla solmuş, iyice küçülmüştü.
Kendi kendine, “Buradan çıkacak bir yol var mı acaba?” diye fısıldadı. Cevap yine sessizlikti.
Bir süre sonra sahilde dolaşan bir kadın ona yaklaştı. Giyimi sıradan, yüzünde sıcak bir gülümseme vardı. Melisa’yla aynı bankta durdu ama mesafesini korudu.
Bir yanıt yazın