
Zehra, 32 yaşında, hayatın koşturmacası içinde kendi sesini kaybetmiş bir kadındı. Uzun yıllar şehir merkezinde yaşamış, plaza ofislerinin kalın seks camlarından dışarıyı izlemekle yetinmişti. Güneşin doğuşunu unuttuğu sabahlar, mesaiye yetişmek için yutulan hızlı kahveler ve yüzüne bile bakmadığı insanlar arasında, günler birbirine benzemeye başlamıştı. Derken bir gün, içinden yükselen o tanıdık sesle durdu. “Yeter artık,” dedi sessizce. “Ben ne zaman kendimi yaşamaya başlayacağım?”
İstanbul’un gürültüsünden uzak ama hâlâ ruhunu taşıyan bir yer aradı. O yeri çocukluğundan hatırlıyordu: Beykoz. Yeşilin denize yaslandığı, rüzgarın saçlara şiir fısıldadığı yer. Kısa sürede Beykoz escort küçük bir ev buldu.
Zehra, yeni hayatına alışmaya başladıkça, içindeki kırık sesler yavaşça düzelmeye başladı. Sabahları erken kalkıyor, paşabahçe sahilinde yürüyüşe çıkıyor, bir termos dolusu kahveyle kayıkçıları izliyordu. Sessizliğin içinde, zihni netleşiyordu.
Bir gün, evinin arka bahçesini temizlerken, toprak altında paslı bir kutu buldu. Kutunun içinde eski mektuplar, birkaç siyah-beyaz fotoğraf ve bir kadın günlüğü vardı. Günlükte yazan isim dikkatini çekti: “Selma – 1953”. Zehra, bilinmeyen bu kadının geçmişine bir anda bağlandı. Sayfalar ilerledikçe Selma’nın da kendine benzer bir hikâyesi olduğunu fark etti. O da İstanbul’un ortasından kaçıp Beykoz escort bir nefes aramıştı.
Zehra, her gün biraz daha Selma’yı okudu. Bu kadın, artık yalnızca geçmişin bir hayaleti değil, Zehra’nın aynası olmuştu.
Beykoz, artık onun. Sessizliğin diliyle konuşmayı, geçmişin izlerini kucaklamayı, yeniden başlamayı öğreten bir dosttu.
Bir yanıt yazın